Ne çabuk unutuyoruz “hayat eve sığar” günlerini.
Oysa Tabiat Ana, bir süre insansız yaşamda, kendi içinde sardı sebatla yaralarını, kendi içinde denge ve uyumla özgürce yenilendi, silkelendi, temizlendi, dönüştü…
Mavisi bir başka mavi, yeşili bir başka yeşildi. Çorak kalan bağrında umut filizlendi, göğsünde süt birikti.
İçindeki doğal canlılığın neşesi önce ilk çocuklarını sardı ve huzur şarkıları besteledi onlarla. Duyurdu o ahenkle şakıyan huzurlu sesini… Gösterdi uzaktan uzağa canlılık, bereket ve renkliliğini…
Sonra: “Bir şans daha” dedi ormanda uzun süredir gözleri uykudan çapaklanan, insan çocukları için. Bir nefes, bir umut, bir şans daha… Belki Uyanmış. Us’lanmışlardır (!)
Bir ana için umut bitmezdi ki öyle kolay kolay. Ve açtı yine tüm çocuklarına koşulsuz sevgi bağını.
Önce ağır ağır, sonra bir anda hızlanan ve gittikçe büyüyen bir ateş düştü bu kez canlılığına ve içinde yaşattıklarına…
İhanetin de böylesi… Yüzümüzde şifasızlığın, nefessizliğin maskesi hâlâ dururken üstelikte.
Cehennemin kapısı yine mi açık kaldı.(!) Oysa onun bize değil, bizim ona ve içindeki canlılığa ihtiyacımız vardı.
Küskün kaldı. Göz pınarlarından akmaz oldu bir damla yaş.
“Ancak ve ancak… Tanrı’nın ilk ve en büyük kuralı;
Kendine ne yapılsın istiyorsan, sen de başkalarına öyle yap! Tüm zamanların Yasası haline gelince. Nefret yerine sevgi tohumları ekmeyi başardığınızda. Egonuzu bildiğiniz ve kontrol edebildiğinizde. Ayet ayet tasarlanan yaşamı, bütünlüğü ve kendinizi doğru okuduğunuzda. Bir olduğumuzu anladığınızda. Ne size, ne de benim bağrıma artık ateş düşmeyecek.
Cennet, ya da cehennem, nerede yaşamak istediğine sen karar ver… Ve hatırla ektiğini biçeceksin!” dedi son bir kez daha. Onu duyana…
Evren’den📝
#Umut
