“İnsan” ne hayaller kurar yaşam üstüne…Dolu dolu bir kelimedir ” insan” yaptıkları ve yapacaklarıyla…Her bir can bir anlam, her anlam bir yaşamdır, sevdadır, tutkudur. İçindeki inanç ve sevgi değiştirir dünyayı…Iyilik var eder “insan” ı…
Şiirler yazılır, şarkılar söylenir ” insan” üstüne…Fark ettikçe derinleşir anlamı…Önce kendinde aramalı, sonra başkalarında bulur “insan” ı…
Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olurken ben de, meslek yaşamına adımını yeni atacak olan, her meslektaşımın heyecanına sahiptim. Hem pratik, hem teorik mesleki bilgileri aldığım zorlu okul yıllarım bitmiş, yaşamımda yeni bir döneme girmiştim.
Devlet hizmetine girerken, kurada ilk görev yerim olan Bingöl’ü çektim. Daha önceden görmediğim bir İlimizdi ve giderken çok heyecanlıydım.
Otobüsle yapılan 23 saat süren bir yolculuk. Yol uzun, coğrafya sert . İzmir’e göre oldukça küçük bir İlimiz. Kaldığım misafirhane merkeze biraz mesafeli olduğundan dolmuşla gidip geliyorum. Günler misafirhaneyle, çalıştığım Devlet Hastanesi arasında oldukça sakin geçiyor.
Bir gece, odamda otururken aniden dışarıdan gelen sesleri işittim. Seslere anlam verememiştim. Ancak sabah konuşulanlardan ne olduğunu öğrendim.
Bingöl’ün kaderi yoğun yaşanan terör olayları olmuştu, tabii benim kaderim de bölgede yaşayan diğer insanlarla birlikte yoğun terör olaylarını yaşamak…Bir önce ki gece duyduğum sesler ise silahlara aitti.
Dün Şehit ve Gazi Derneklerine yaptığımız kısa ziyaretler ve terör mağduru ailelerin acılı hikayeleri, beni o günlere götürmüştü. Dinimizde şehitlik en yüksek mertebe, en yüce kattı. Ancak ya geride kalan aileler ve yaşadığı acılar? Şaşalı cenaze törenlerinin ardında kalan yıkıntılar? Yaralanma nedeniyle herhangi bir uzvunu/ uzuvlarını kaybetmiş bir Gazi’nin yaşadıkları? Evladının, eşinin, babasının, sevdiği adamın veya bir yakınının kaybıyla sarsılmak, sadece kalan resimlerinde teselli aramak, resimlere sarılmak, O’nun ardında kalan hatırasıyla konuşmak?…
Hiķâyeleri dinlerken acıları derinden yaşadık, hep birlikte ağladık…
Mekândan ayrılırken kafamda sorular :
Şu üç günlük dünyada yapılan bunca hırs, kavga, savaş ne içindi ? Yaşamın zaten kendisi yeterince ağır ve zor değil miydi? Yaşamak, en büyük hak,” insan” can, ” insan”hak ve sevda, kalbindeki sevgiyi, hasreti, özlemi, aşkı, vicdanı anlatan,öğreten ve yaşayan değil miydi ?
En büyük hakkı özgürlük, barış, sevgi, kardeşlik içinde bir yaşam ve adaletken, en büyük haklarının zindanına gömülmek ve adeta yaşamın kölesi haline gelmek ?
” İnsan” neydi ? Zordu “insan” olmak, çok zordu “insan”ca kalabilmek ve yaşamak…
16. yüzyılda Muhyiddin Abdal’ın “insan” nedir bilmek isteyenlere nefes olan dizelerinde yer aldığı gibi ;
İnsan insan derler idi
Insan nedir şimdi bildim
Can can deyu söylerlerdi
Ben can nedir şimdi bildim
Kendisinde buldu bulan
Bulmadı taşrada kalan
Canların kalbinde olan
İnanç nedir, şimdi bildim.
……
Muhyiddin eder Hak kadir
Görünür her şeyde hazır
Ayan nedir, pinhan nedir
Nişan nedir, şimdi bildim.