Tarihin tozlu yollarında bugünün adımlarıyla yürümek, tozlu sayfalarını ziyaret etmek… Bir sempozyumun hissettirdikleri ve bende bıraktığı izler…
IV. sü İzmir’de düzenlenen ve konusu ” Sağlıklı Yaş Alma ve Kalite” olan USKAF ( Ulusal Sağlıkta Kalite Forumu ), alanında pek çok başarılı ismin katılımıyla, bizlere sağlıklı yaş alma, yaşlılık dönemi ve bu dönemde sıkça karşılaşılan rahatsızlıklarla ilgili ufuk açıcı bilgiler vermişti. Toplantının ardından düzenlenen ” Bergama Asklepios Gezi” si ise bu sempozyumun geçmişten günümüze ” Tanrıdan Hekime ” giden yolda tıbbın tarihsel gelişimi ile ilgili bütünü olmuştu adeta…
” Zamanın uzun akışının insanlar hakkında söyleyeceği çok şey vardır ” diyordu ünlü oyun yazarı ve şair Euripides…
Bergama Asklepios Gezisi de tıp tarihinin akışıyla ilgili bir çok şey anlatıyordu bizlere…
Antik Yunan mitolojisinde, sağlık tanrısı olarak geçen Asklepios, ışık, müzik, kehanet gibi pek çok alanın Tanrısı ve Apollon’un oğluydu. Başlangıçta başarılı bir hekim iken, zamanla ölüleri diriltecek seviyeye gelmiş ve babasının şöhretini geride bırakarak önemli bir mitolojik ve mediko-sosyal figür durumuna yükselmişti.
Asklepios’un ölüleri diriltme yetisi, Zeus’un öfkesini çekerek, onu yıldırımlarıyla yok etmesine neden olmuştu. Yine tanrıdan yaratılmış olma özelliği; hem tanrı, hem de insan olarak iki dünya arasında bir köprü ve kurtarıcı görevi görmesini sağlamıştı Asklepios’un… Körleri ve sakatlıkları iyileştirebilme yeteneğine sahipti.
Asklepieionlar ise, Tanrı Asklepios adına kurulmuş ve o dönemde Yunanca konuşulan toprakların tümüne hatta Roma’ya kadar yayılmıştı. Geleneksel olarak düş yoluyla ” telkin” tedavisi uygulamakta olup, Helenistik dünyanın en gözde tedavi merkezleriydi. Sayıları yüzlerce olan asklepieionların en önemlilerinden birisi de bugün Bergama sınırları içerisinde yer alan ve tapınak tıbbının en önemli merkezlerinden birisi olan Bergama ( Pergamon) Asklepieionu’ydu.
Asklepieionlar, Yunan dünyasında gelir dağılımındaki eşitsizliğin arttığı, buna bağlı olarak fakirleşen halkta hastalıkların, sakatlıkların ve ölümlerin sıkça görülmeye başladığı bir dönemde ortaya çıkmış ve yaygınlaşmaya başlamıştı. En önemli tedavi güçlerini ortak yaşam paylaşımından aldığını ve iyileşme umudu besleyerek birlikte yaşayan insanların verdikleri moral ve desteğin birbirlerini iyileştirdiğini söylemek mümkündü. Bu durumun modern örnekleri radikal tedavisi bugünün şartlarında çoğu zaman imkânsıza yakın olan kanser hastalarında da görülmekteydi.
Bergama Asklepieionu’nun tıp tarihi açısından bir diğer önemi dinsel tıp uygulamalarından akılcı tıp uygulamalarına geçişin örneklerini
sunmasıydı.
Daha önceleri yaşanan dinsel temelli tıp, hastalığın maddi temelleri üzerinde kafa yormayı düşünmeksizin veya göz ardı ederek, sorunu ve çareyi tanrının ceza ve mucizelerinde arıyordu.
Akılcı tıp uygulayıcıları ile birlikte hastalıkların maddi temelleri üzerine teoriler üretilmeye başlanıyordu. Akılcı tıbbın temellerini atan Koslu ( İstanköy Adası ) Hippokrates ( M.Ö 460-370) eserinde ” kutsal hastalığın” ( sara ) tanrısal hiçbir yanının olmadığını ve öbür hastalıklardan daha kutsal olmadığını düşündüğünü söylüyordu.
Bu iki grubun yanı sıra dağlardan ve bahçelerden topladıkları otlar ve bitkilerle hastaları tedavi eden, muska ve büyü satan bir üçüncü grup daha vardı.
Koslu Hippokrates vücut için dört temel unsur tanımlamıştı :
Kan,
Balgam,
Sarı safra,
Kara safra.
Bu uyumun bozulması insanın sağlığının bozulmasından da sorumluydu. Bu nedenle insan, sağlığın ve hastalığın kontrolünü kendi elinde tutabilirdi. Bu da bir kısım hekimi, hayatın ve sağlığın devamı için önleyici ve tedavi edici diyetlerin, gevşetici ve jimnastik amaçlı egzersizlerin gerekliliği düşüncesine yöneltmişti. Hippokrates’in antik bilim dünyasının devrimcileri arasında yer almasının nedeni, onun sağaltma sanatını iblislerden, cinlerden, batıl inançtan ve sihirden kurtararak tıbbi profesyonelliğin etik ve moral kurallarını yerleştirmesi olmuştu.
Hippokrates’e göre hekim, hastasına bütün duyuları ile erişmeyi başaran, notlar alan ve en önemlisi de sorgulayarak çözümler arayan kişi olmalıydı. Vücudu muayene, bütünlüklü bir işti. Görme, işitme, koklama, dokunma, tatma ve düşünme gerektirirdi. Bu nedenle hekim, hastasını dikkatle dinlemeli, dikkatle muayene etmeli ve elde edilen veriler üzerinde dikkatle çalışmalıydı.
Tanrıdan hekime giden akılcı tıp yolunda, döneme ait en önemli yol gösterici metinler ise teşekkür yazıtlarında yer alıyordu. Bu metinler, çeşitli metallerden, ahşap veya en ucuz malzeme olan pişmiş topraktan yapılan duvarlara asılmış yazı, teşekkür plaketleri ve çoğu mermerden yapılmış yazıtlar şeklindeydi. O dönemde kulaktan kulağa geçen öyküler ve resimsel nesneler şeklinde olan teşekkürler, genellikle tedavinin başarısını öven ve minnettarlık bildiren, kimi zaman yakaranın bizzat kendi ağzından, kimi zaman ise mabetteki resmi görevlilerden veya o civarda yaşayanların anlattıklarından yazıya geçiriliyordu.
” Teşekkür ! ” bir kez daha yol gösterici olmuştu. Aslında tek bir kelimeydi, ancak anlamı çok büyüktü, yaşamın, ilişkilerin dengesiydi, bir farkındalıktı.
Her zamanki mütevazılığıyla bu güzel organizasyonun gerçekleşmesi ve başarıyla yürütülmesinde en büyük emek Gökhan AKBULUT hocama aitti. Sağlıklı yaş alma, yaşlılıkta sıkça karşılaşılan rahatsızlıklar ve çözümleri ile ilgili bilgisini, emeğini, yüreğini bizlerle paylaşan tüm sağlıkçı dostlarım ve Tanrıdan hekime giden tıp yolculuğunda Bergama Asklepios gezisinde bize rehberlik eden Tamer AKÇA hocamın anlatımları ve dostlarla geçen iki güzel günün ardından yazılı metin olarak sadece iki kelime kalıyordu bizlerden tarihe…Teşekkür Yazıtları…
Tıbbın babası sayılan Hippokrates’in ” Nerede insan sevgisi varsa, orada bu sanata sevgi de vardır. “sözlerini rehber edinmiş, Tıp tarihi yolculuğunda zaman ve mekândan bağımsız, fedakârca çalışmalarını sürdüren hekim ve sağlıkçı arkadaşlarımın 14 Mart Tıp Bayramı’nı Gökhan Akbulut hocamın nezdinde kutluyor ve insana verdikleri değer, emek ve yürek için teşekkür ediyorum.