Simone Biles , Amerika tarihindeki en büyük jimnastikçiydi. Mindere çıktığı an havada kıvrılıp, bükülerek kusursuz gösterisini sergiler, seyirciler ondan gözlerini alamazdı. Hızlı, güçlü, çok esnek ve çok çevikti.
Altı yaşında jimnastiğe başlamıştı. On sekiz yaşına geldiğinde o kadar çok madalya kazanmıştı ki, Rio Olimpiyatları’na gittiğinde herkes ondan beş madalya bekliyordu.
Simone’un annesi, Simone dört yaşındayken onu evlat edinmişti. Simone’a anlamlı bir hayat yaşamasının ve çevresindeki herkeste hayranlık uyandırmasının tek yolunun alçakgönüllü olmaktan ve elinden gelen her şeyi yapmaktan geçtiğini öğretmişti.
Günlerden bir gün bir gazetecinin
” Böyle bir baskıya nasıl dayanıyorsun ?” sorusu üzerine;
” Düşünmemeye çalışıyorum. Şu anda hedefim, asimetrik paralelde daha istikrarlı olmak.”
” Hedefiniz altın madalya kazanmak değil mi? ”
” Gülümseyerek “Madalya hedef olamaz.” Annemin dediği gibi,
” Elinden geleni yaptığında birinci oluyorsan bu müthiş bir şeydir, Dördüncü oluyorsan, bu da müthiştir.”
Simone, Rio Olimpiyatları’nda, beş madalya kazandı. Dördü altın madalyaydı.
Ve
” Böyle yaratılmamın bir nedeni olmalı, öyleyse onu kullanacağım. ” diyordu.
Aslında hepimizin böyle yaratılmasının bir nedeni vardı. Yaşamda önemli olan bizim için doğru ve anlamlı nedeni bulabilmek ve o nedene göre yaşantımızı kendimizle ve çevremizle barış içerisinde sürdürebilmekti.