Büyük fotogerçekçi ressam Chuck Close dezavantajı avantaja dönüştürmenin en etkileyici örneklerinden biridir. Close, yaşamında şöhreti kadar heybetli bir felâketle karşı karşıya kaldı. Omurgasındaki bir kan pıhtısı boynundan aşağısını felç etti. Detaylı fırça kullanımı ile tanınırken bir anda fırça bile tutamaz hale geldi. Yoğun bir rehabilitasyonun ardından Close kolunu oynatabilir hale geldi. Bileğine bantla yapıştırılmış bir fırça ile yeniden resim yapmayı öğrendi . Zamanla fırçayı minik soyut şekiller yaratabilecek kadar iyi idare etmeye başladı. Böylece yepyeni bir portre türü yarattı. Yakından bakıldığı zaman birbirinden ayrı, yanar döner işaretler gibi görünen ama uzaktan bakıldığında pikseller gibi birleşip mozaik tarzda tek bir imgeye dönüşen küçük soyut kareler. Renkler çok daha güçlü ve çok daha parlaktı. Bu tablolar Close’un sanat tarihindeki yerini sağlamlaştırdı ve kötü sağlığının neden olduğu tahribata tepkisi mucize eseri onu en büyük renkçilerden birine dönüştürdü.
Chuck Close dezavantajı avantaja çevirmeyi başarmıştı.
Belki de zorlu geçen çocukluk yılları ona bu mücadeleyi öğretmişti. Babasını on bir yaşındayken kaybetmiş ve kısa süre sonra annesinin yakalandığı hastalık evlerine mal olmuştu. Close’un disleksisi vardı ve tembel bir öğrenci olarak görüldüğü okulda çok zorlanıyordu. Üniversiteye gidemeyeceği söylenirken, o Yale’e gitti Bütün engelleri tek tek aştı.
Close’un büyük ve titizlik derecesinde doğruluk taşıyan portreleri dünyanın belli başlı müzelerinin duvarlarında sergilenmektedir. Devasa boyutlara sahip, en küçük detaya inen, nefes kesici portrelerinin karşılarında durmak bir dağın karşısında durmaktan farksız. Close resimlerindeki mikroskobik detaylara ise delice zaman harcıyor.
Jackson Pollock’ un dediği gibi ” sorun resim yapmak değil. Resim yapmadığınız zamanlar ne yapacağınızdır.”
Melek Alev derledi.