Yüzler çizen ressam Üstad Yu. Melek Alev yazdı

Yüzler Çizen Ressam

Sheshan’ın küçük bir kasabasında yeni bir günün başlaması demek, kâğıt fenerler misali evlerin ışıklarının teker teker yanması demekti. Insanlar sokaklara dökülürken odun ocakları tanıdık duman ve ekmek kokusunu sokak aralarında yayar, dükkân sahipleri kepenklerini kaldırırdı. Aynı zamanda bu, Üstat Yu’nun ince siluetinin, ince kâğıt ruloları, mürekkep ve boya fırçalarıyla evinden şehir meydanına yürümesi demekti. Yeni bir günün başlamış olduğunu onun oturup çizmeye başladığını görünce anlardınız. Mevsimler fark etmezdi; güneş, yağmur, rüzgâr… Ne bir gün gecikir, ne de hasta olurdu ve en tuhafı da kimse, onun var olmadığı bir zamanı hatırlamazdı. Kasabanın en yaşlıları bile, kendileri çocukken yaşlı adamın meydanda resim yaptığını hatırlıyordu. Ezeli ve ebedi gibi görünüyordu.

Ne çiziyordu? Yüzler. Kimse yüzlerin kimlere ait olduğunu bilmiyordu. Üstat Yu herkesin yüzüne aşk ve merakla bakar, herkesi gözlemler, ama sonra yeni yüzler çizerdi. Resimlerindeki insanlar gülümser, ağlar, kendilerine bakanlara merak ya da tiksintiyle karşılık verirlerdi. İfadeleri çok canlıydı; yüzleri öylesine gerçekti ki insanlar kasabadaki herhangi birinden daha canlı olduklarını söylerdi. Insanlar ona neden sadece yüz ifadeleri çizdiğini sorduklarında mırıldanırdı: ” Ruhun tabiatıdır sonsuza kadar değişken olan. Bu küçük dünyalarda, her göz kırpışla yeni bir gün başlar. Bu durmadan yenilenen aynılığın güzelliğine nasıl hayret etmem ki?”

Bu doğruydu; binlerce rulonun içinde hiçbir ifade birbirine benzemiyordu.

Bazıları ölümün onu unuttuğunu düşünürdü, ama öyle değildi. Onu rahatsız etmeden önce uzun süre tereddüt etmişti ölüm, ama sonunda bir gece kapısını çaldı.

Yaşlı üstada kendini tanıttı. Üstat ona, içeriyi gösterip çizim masasına dönmeden önce mırıldandı : ” Birazcık beklemen lazım, daha isim tam bitmedi. Ölüm böylesine sakin ve umursamaz bir biçimde ağırlamaya alışık değildi; bu yüzden, yaşlı adamı yakalamak için kendini hazırladı. Yakınlaşıp omzunun üzerinden baktığında Üstat Yu’nun yüz ifadesini ucundan gördü. Doğruca ölümün yüzüne bakan, gözleri sevinçle parlayan bir çocuğun yüzüydü bu. Ölüm, erkeklerin ve kadınların çığlık atıp ağladığını, çocukların feryadını; acı, korku, öfke, çaresizlik ve üzüntünün ifadelerini görmüştü; ancak bir gülüş, saf bir neşe hiç görmemişti. Usulca geri çekildi. Küçük kulübeyi terk etti ve gökyüzü krallığına eli boş döndü. Ölüm neden eli boş dönmüştü? Bu duruma Tanrı’ya irkildiğini söyleyerek açıkladı. ” İrkilmek ! Sen? Ne ya da kim seni ürkütebilir? ” Ölüm, Tanrı’ya ressamı ve yüz ifadelerini anlattı: ” Ölümü bile ürkütmeye yetecek canlılıkta yüzler çizen adamı getir bana. Burada bahçemde, onun yapacağı bir şey var; çünkü dünyada yaşamış olan hiçbir yüz şimdiye değin böyle bir şey başaramadı. Böylece ölüm, yeryüzüne, küçük kulübeye geri uçtu. Vardığında ressam zaten mürekkebini, firmalarını ve kâğıt rulosunu çantasına koymuş onu bekliyordu. Ölüm onu pelerinine sarıp, nazikçe kanatlarının altına aldı

Derler ki, Üstat Yu gökyüzünde iyi karşılandı ve yaşam pınarının yanında ona özel bir yer verildi. O günden beri, Üstat Yu yeni doğan herbir bebek için yeni bir yüz çizer. Her yeni yaşam onun boya fırçasından bir hediye …

Kalple bağı olan daima değişen bir tabiat…

Alıntı

Masal Terapi- Judith Malika Liberman

Sevgi garip bir yangın. Yaşaması için büyümesi gerek. O yangına her şeyini atacaksın; zamanını; gururunu; dehanı.

Cemil Meriç

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s